وما منعنا أن نرسل بالءايت إلا أن كذب بها الأولون وءاتينا ثمود الناقة مبصرة فظلموا بها وما نرسل بالءايت إلا تخويفا
Öncekilerin onları yalanlamış olması bizi ayetler göndermekten alıkoymadı. Örneğin; Semud’a deveyi açıkça vermiştik. Fakat ona haksızlık ettiler. Biz ayetleri yalnızca uyarı amacıyla göndeririz.*
Maalesef, geleneksel çevirilerin etkisinde kalarak biz bu ayeti pek inceleyip üzerinde düşünmeden daha önceki basımlarda yanlış çevirmiştik. Geleneksel çeviriler ayetteki “Ma” harfini olumsuzlaştırıcı harf olarak anlamak yerine onu “şey” olarak anlamışlar. Geleneksel çevirilere göre, daha önceki toplumlara mucizeler gönderen Tanrı bu geleneği devam etmeye niyetli imiş, ancak mucizelerin beklenen etkiyi göstermediğini gördükten sonra artık göndermekten vazgeçmiş! Bu anlayış Kuran’daki tanımlanan Tanrı’nın sıfatlarıyla çelişir. Dahası, mucizeler gösterilmesinin amacının fanatik inkârcıları ve bağnaz nankörleri ikna etmek için değil, mesajı rasyonel olarak sorgulayan açık fikirli kişilere yardımcı olmak ve kuşkularını dağıtmak olduğunu öğreniyoruz Kuran’dan. Geleneksel çeviriler ayrıca, tüm elçilerin mucizeler ve işaretlerle desteklendiğini bildiren ayetlerle çelişir. Muhammed’e daha önceki elçilere verilenlerin bir benzeri mucize verilmedi, ancak kendisine eşsiz bir delil olarak dünyanın sonuna kadar tüm kuşakların tanık olabileceği bitmez ve tükenmez mucizeler ve işaretler içeren bir kitap verildi.
Bak 29:51. Ayrıca bak 7:73-77; 26:155; 54:27; 91:13.